31 Mart 2012 Cumartesi

{Kişisel} Son Zamanlar

Bahar havası mıdır, ikinci bir işe başlama mıdır, haftada bir gün tatilimin olması mıdır, yapılacak bir sürü işimin olması mıdır, gezecek, görülecek yerlerin cezbetmesi midir, teslim edilecek ödevlerin fazlalığı mıdır bilmiyorum ama son zamanlarda sadece bedenen değil, ruhen de, zihnen de yorgun hissediyorum kendimi a dostlar! 

Baharı müjdeleyen Mart doğumlu hatta bahara aşık biri olmama rağmen yaramadı sanki bu havalar bana, şu sıralar. Kış mı, bahar mı olduğu belli olmayan havaların dengesizliği üzerimde sanki. Gerçi kimle konuşsam biz de öyleyiz yalnız değilsin diyorlar ama ben daha önce olmazdım böyle. Bu seferki bayağı sersemletti beni!  

Her şey ama her şey yolunda çok şükür, sağlığım, keyfim, işim, evim, dostlarım, ailem, okulum, huzurum... Ama gel gör ki! 


* Küçükçekmece Gölü

Ne yaparsa yapayım, içimdeki minik beni sakinleştiriyor, benimle melankoli havasında bir şeyler konuşuyor. Gülüyorsam, eğleniyorsam, hop çıkıveriyor hemen aradan. İşimiz var kendisiyle bu aralar ): Daha doğrusu onun işi var benimle ama bakalım (: 

Geçtiğimiz hafta Ağrı Patnos'ta öğretmenlik yapan canım arkadaşım bize sürpriz yaptı ve üç günlüğüne İstanbul'a geldi. Bol bol hasret giderip, sohbet ettik. Harika bir Cumartesi günü kendimizi Küçükçekmece Gölü kenarında bulduk ve enfes bir kahvaltı ettik. Ardından da Yeşilköy sahiline gittik Sez ve Aylom'la... Tam bir baharlık havaydı ve kendimi suyun kenarına yakın hissettiğim her yerde Tekirdağ gelir aklıma, Tekirdağ'ın denizi, sahili ve tabi ki canlarım annem ve babam... 

Tekirdağ'ı özledim ben.    
     
 Beni bu güzel havalar mahvetti diyor, Orhan Veli Kanık. Benim gibi. Hem de kendi sesiyle... 
Geçtiğimiz günlerde sahaf gezimde karşılaştığım bu müthiş eser beni pek mutlu etti. 
Önümüzdeki hafta kitap ve müzik CD'si alışverişimde edineceğim hemen (; 


Siz de edinin derim. Kız kardeşinin arşivinden çıkan Orhan Veli Kanık 22 şiirini kendi sesi ile seslendirirken, bir de karagöz oyunu varmış kayıtlarda, bu müthiş eser hepimizin arşivinde de yer almalı bence (;  

Kendime doğum günü hediyesi olarak hediye edeceklerim arasında kendileri (;

Bu Çarşamba (28 Mart) harika bir doğum günü, gecesi geçirdim... 


Girdiğim yeni yaşla birlikte hayallerim gerçek olsun, içimdeki benimle eskisi gibi olsun (;


Dostum, arkadaşım, canım, ablam, yol arkadaşım, en çok güldüğüm, en çok eğlendiğim, olmazsa olmazım, en gerçek halim Sez'in bana hazırladığı doğum günü pastası ((; 


Seviyorum seni eşsiz insan... 



Ve dün akşam Sez' e geldiğini sandığım kargo paketinin içinden çıkan Patnos işi ayna ve kutularım...
Ağrı, Patnos'ta öğretmen olan iki can arkadaşım demiş ki: 
Karlı yollardan, dağlar ardından. Kocaman sevgiler, öpücükler 
Bana harika bir doğum günü sürprizi yapmışlar. 
Hem ağladım, hem güldüm hediyeleri açarken...
İyi ki hayatımdasınız canlar (; Seviyorum sizi...



Ruh halim gibi bir hayli karışık olan yazımı bir günlük tatilimde, aylardır gitmeyi arzuladığım Eğitimde İyi Örnekler Sempozyumu'na gitmekten vazgeçip yazabildim. Yazılacak bir sürü taslak beni bekliyor, hepsini yavaş yavaş yazacağım.

 İyi ki evde kaldım... Mis bir gün geçirdim. Tabi, az sonra çalışmaya kaldığı yerden devam.

Çalış Dora, çalış (; 

Küçük bir dilekle yazımı sonlandırıyorum, sevgiyle kalın. 

1 Haziran'ın gelmesini iple çekiyorum, şu anki uğraşlarımın bir kısmının final tarihi: 1 Haziran (: Gel gel gel Haziran, gel gel gel. Çabuk gel e mi (; 


S.D. 

23 Mart 2012 Cuma

{Film} filmmor/ 70-80-90 Masum, Fettan, Küstah

Geçtiğimiz Perşembe, kendime harika bir program yaptım ve İstanbul Modern'in yolunu tuttum O gün de trafik bana kötü bir oyun oynadı ve iki gün üst üste gideceğim yere geç kaldım sayesinde. Neyse koştur koştur 15 dakikalık gecikmeyle sinema koltuğuna kuruluverdim, kurulduğum andan itibaren film beni sardı, sarmaladı. 10. uluslararası gezici filmmor kadın filmleri festivali kapsamında gösterimde olan 70-80-90 Masum, Fettan, Küstah filmi, belgesel tadında gerçekleri gün yüzüne vuruyor, mükemmel örneklerle ve röportajlarla... Filmmor festivali filmleri; Fitaş Beyoğlu, Fransız Kültür Merkezi, İstanbul Modern ve Pera'da 9- 18 Mart arasında İstanbul'da gösterimdeydi. Festival  halen Hakkari, Van ve Çanakkale'de devam etmekte, bilginize... Filmmor festivali ile ilgili önceki yazım burada


*Fotoğraf, 16  Mart 2012'de Karaköy'de tarafımdan çekilmiştir. İzinsiz kullanılamaz 

Zaman zaman gülüyorsunuz 70'li, 80'li yıllardaki film sahnelerine, repliklerine... Ancak o kadar gerçekçi ki anlatılanlar, ülkemizin kadına sinema ve toplum içinde verdiği rolleri çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Film, tiyatro daha doğrusu sanat toplumdan, toplumsal durumlardan besleniyor, yaşadığımız dönemde bunu anlamak pek kolay olmayabilir. Ancak bizden sonraki nesillere bırakacağımız hazinemiz; sadece Sanat bence. (Tabi bir de yaşam stillerimiz, yani binalarımız bence bizleri ele verecek.) Toplum olarak ne gibi değişimlerden geçtiğimize, neler yaşadığımıza şahit olacaklar, filmlerimiz, resimlerimiz, tiyatrolarımızla... 



Film gösterimi yönetmenin katılımıyla gerçekleştirildi ve film sonrasında yönetmen Melek Özmen'le sohbet havasında konuşmaların olduğu, fikirlerin paylaşıldığı güzel bir bölüm oldu.  



Filmmor festival tanıtım broşüründe** film hakkında; 
"Türkiye sinemasında kadınlar... Nadiren anlatıcı çoğunlukla konu edinilen, genellikle -erkek yönetmenlerin çektiği filmlerde -neden Masum, Küstah, Fettan ama daima iki boyutlu: "iyi" ya da "kötü"ler? İyilikleri ya da kötülükleri ne kadar sahici? Neden her durumda sözleri dinlenmiyor, onlara inanılmıyor, affedilmiyor ya da cezalandırılıyor?"

Kadının yeri hakkındaki gerçeklik ve çarpıcıklık sizi kendi yaşamınıza, çevrenize bir kez daha bakmanıza sebep oluyor. Sorgulama, film süresince ve film sonrasında da devam ediyor... 




8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde yazdığım gibi Kadın- Erkek Değil, İnsan Olalım... 


**10. uluslararası gezici filmmor kadın filmleri festivali film tanıtım kitapçığı


S.D. 

21 Mart 2012 Çarşamba

{Şiir} Bir Gün Daha




Ömrümüzden bir gün daha geldi geçti;
Derede akan su, ovada esen yel gibi.
İki gün var ki dünyada, bence ha var ha yok:
Daha gelmemiş gün bir, geçmiş gün iki. 
Ömer Hayyam




 Çember şarkısını dinlemek, her düştüğüm, kendimi kötü hissettiğim anda yardımıma koşar yıllardır. 
Murathan Mungan'ın kelimeleri, Selim Atakan'ın müziği ile insanı sakince ve sessizce yakalayıveriyor. İlk kez 18 yaşında Yeni Türkü'den dinlemiştim, arkadaşımın müzikçalarını ele geçirip,  saatlerce bu şarkıyı dinlerdim. Sonra Murathan Mungan Şarkıları Cd'sinden diğer şarkıları ama en çok da Çember'i Candan Erçetin'den dinler dururum arabada. 
Şifadır ruha resmen yol ve Çember...   
S. D. 


* Fotoğraf, Sezsel by Sezgi tarafından çekilmiştir. İzinsiz kullanılamaz. 

16 Mart 2012 Cuma

{Gezi} Beyoğlu'nu Özlemişim...

Geçtiğimiz günlerde Ballı Lokum'la buluşmak için Beyoğlu'na giderken metroda önümde yürüyen çiftin şu sözüyle irkildim: 


Beyoğlu kadar dolu, yaşanası bir yer yok. Burada hayat var! Her istediğin şey var burada!!! 


O sırada metrodan çıktık ve İstiklal'deyim. O an fark ettim ki 10 dk. mesafede oturmama, hatta haftanın 4 günü Taksim'den otobüsle geçmeme rağmen Beyoğlu'nda gönlümce gezmiyorum, vakit geçirmiyorum aylardır ):


Ballı lokumu beklerken zamanım vardı ve hürce yürümeli, İstiklal'in derinliklerine dalmalıyım diye düşünürken, önünden yıllarca geçmeme rağmen 2 sene önce Fransız Kültür Merkezi'nin sadece eşiğinden içeriye iki adım atmış, görevlilere Fransızca kursları ile ilgili soru sormuştum. Her zamanki gibi kapısının önünden geçiyordum ki, bahçesinde asılı olan afişler resmen bana "Girmelisin buraya" dedi. Hemen geriye döndüm, içeriye bir girdim. Tanıtımlarında "İstiklal Caddesi'ndeki Saklı Cennet" dedikleri kadar güzel bir bahçede olan, dingin ve sakin bir yer Cafe Français'i görünce hayretler içinde kaldım. Bugüne kadar nasıl keşfedememiş diye kızdım kendimi. Hayran hayran bakınırken kendimi "Dünyanın çatısında unutulanlar" fotoğraf sergisinde buldum. Başka diyarlarda başka hayatlara şahit olacağınız, güzel bir sergiydi. 






Sergiyi gezdikten sonra 10. uluslararası gezici filmmor kadın filmleri festivali hakkında bilgi almak için sinema bölümüne indim ki orada güzel bir kafe mevcut, yine sakin ve tam kafa dinlemelik bir yer. filmmor festivali ile ilgili broşürlerimi aldım ve İstiklal'de kaybolmaya -mutlaka sana geleceğim Saklı Cennet diyerek- devam ettim.          






Beyoğlu'na geldiğimde Akbank Sanat'a açıksa mutlaka uğrar ya da en azından ne varmış programında diye içeri girer programını alırım. Fransız Kültür Merkezi'nden çıkmışken hemen Akbank Sanat'a da girdim. Gezebileceğim bir sergi yoktu o gün, ertesi gün (14 Mart'ta) kuratörlüğünü Başak Şenova'nın yaptığı Hesaplaşma/ Aftermath sergisinin açılışı yapılacaktı. Hesaplaşma 28 Nisan'a kadar sürecek. Gezilecek sergilerimin arasında yerini aldı bile!


Bu sergi, donanımı, ilgisi, beklentisi, psikolojisi ne olursa olsun, izleyicisini hesaplaşma eyleminin aktif bir parçası haline getirmeyi amaçlamaktadır.*
*Hesaplaşma/ Aftermath sergi broşüründen alıntı yapılmıştır.  


Akbank Sanat klasiği haline gelen kısa film festivalinin bu yıl 8.si gerçekleştirilecek, 19-29 Mart tarihleri arasında Akbank Sanat Beyoğlu'nda. Festival kapsamında çeşitli atölye ve söyleşi etkinleri de mevcut. Akbank 8. Kısa Film Festivali ile ilgili detaylı bilgilere ulaşmak için buyurun aşağıdaki görselin** üstüne (; Programımı henüz yapmadım ama mutlaka bir-iki kısa film gösterimlerine ve ilgimi çeken atölyelere katılmayı planlıyorum, bakalım (;  




Akbank Sanat'tan sonra yuvam D&R'ye girdim.Kitaplara, filmlere daldım gittim, ta ki Ballı Lokum'u daha fazla bekletmeyeyim diyene kadar. 

Metrodaki çiftin dediği gibi "Beyoğlu yaşanılası bir yer", hatta içinde kaybolunası bir yer. O gün anladım ki İstanbul'un zaman zaman hakkını vermiyormuşum (ki tadını çıkartıyorum derdim). Yaşadığımız bu enfes şehrin tadını daha fazla çıkartmak dileğiyle (;

**Akbank  8. Kısa Film Festivali görseli, Akbank Sanat web sitesinden alınmıştır. 

S.D.  


{Şiir} Kapılıp Gidersin...


(Fotoğraf*: 15 Mart 2012'de Karaköy'de çekildi.)
İki kelam bazen alır götürür bizi hiç akla gelmeyen yerlere,
 Ömer Hayyam'ın bu dörtlüğünü** okuduğumda olduğu gibi:

Evren kırıntısı bu güzelim yıldızlar
Gelir giderler, dünyayı bezer dururlar;
Göklerin eteğinde, toprağın koynunda, 
Doğdukça doğacak daima neler var. 






24 saattir, dün Arda Aydın 'ın Youtube'a eklediği Gece Vapuru şarkısından başka bir şey dinleyemez olduk Sez'le birlikte evde. Gün boyu dilimdeydi, aklımda döndü durdu. Şarkının sözleri, melodisi, Arda Aydın'ın sesine kapılıp gittim, öylece...  


* Fotoğraf tarafımdan çekilmiştir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
** Hayyam, Ö. (2009). Dörtlükler. Sabahattin Eyüboğlu (Çev.). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.




15 Mart 2012 Perşembe

{Kitap} Simyacı/ Paulo Coelho

Yazın can dostum Ayşegül, İzmir'den Tekirdağ'a bizi ziyarete gelmişti. Tekirdağ'ı, çevre il ve ilçeleri birlikte gezmiş, deyim yerindeyse Trakya turu yapmıştık. Bol bol sohbet edip, birbirimize doyduğumuz, film izleyip kitap eleştirilerine daldığımız harika bir tatil geçirmiştik ((:

Bir gün Tekirdağ keşfimizde D&R'de bulduk kendimizi, o kitap bu kitap derken... İkimizin de eli kolu kitapla dolu şekilde D&R'den ayrıldık. Aldığım kitapların arasında Paulo Coelho'nun Zahir kitabı da vardı. Paulo Coelho'yu, kitaplarını biliyordum ama ne tür yazdığını, nasıl bir yazar olduğunu bilmiyordum. Bu merakla aldığımdan ilk günden beri okumalıyım, hemen okumayalım dememe rağmen 5 ay sonra ancak okuyabildiğim için çok kızmıştım kendime, haksızlık etmişim, nasıl bekletmişim diye sızlandığım bir kitaptır Zahir. 

Üslubu, hikayeyi ele alışı, insani faktöre ve içsel yolculuğa önem verişi, hikayenin sürükleyiciliği açısından son derece güzel bir kitap, diğer kitaplarını okumalıyım derken Paulo Coelho'yu bilen, okuyan arkadaşlarım sen bi' de Simyacı ve Elif'i oku, bayılırsın dediler. İlk işim Elif ile Simyacı'yı ısmarlamak oldu. Hemen sarıldım Simyacı'yı okumaya... 




Hayatta ruhsal refahın önemine inanırım, ruhum mutlu olmalı, doymalı... Ne yapıyorsam yapıyım bu böyle. İç sesime kulak veriyorum hemen: Mutlu musun? Keyfin yerinde mi? Ondan gelen cevap ne ise yolumu da ona göre çiziyorum... 

Felsefem ile uyumlu Simyacı* kitabında gönlüme işleyen sözcükler, kelimeler;

"Her şey bir ve tek şeydir. Ve bir şey istediğin zaman, bütün Evren arzunun gerçekleşmesi için işbirliği yapar."

"Yeryüzünde herkesin anladığı bir dil vardır (...) Bu coşkunun dilidir, arzu edilen ya da inanılan bir şeyi gerçekleştirmek için sevgi ve tutkuyla yapılan girişimlerin dilidir."   

"Kendi yüreğini dinle. Yüreğin her şeyi bilir, çünkü Evrenin Ruhu'ndan gelmektedir ve bir gün oraya geri dönecektir."

"(...) neden yüreğimi dinlemek zorundayım? Çünkü onu susturmayı hiçbir zaman başaramazsın. Hatta onu dinlemiyormuş gibi yapsan da o gene oradadır, göğsündedir; hayat ve dünya hakkında ne düşündüğünü sana tekrarlamayı sürdürecektir."

"En karanlık an, şafak sökmeden önceki andır."

"Bir düşün gerçekleşmesini bir tek şey olanaksız kılar: başarısızlığa uğrama korkusu."
*Kaynak: Coelho, P. (2011). Simyacı. Özdemir İnce (Çev.). İstanbul: Can Sanat Yayınları. 

     

11 Mart 2012 Pazar

{Kişisel} İçimdeki Kaşif Dora

Şu sıralar yaptıklarım: master derslerimle iş günlerimi ayarlamak, verilen ödevleri, raporları hazırlamak, arada sırada Elif'i okumak, e-postalarımı düzenli kontrol etmek ve cevaplamak, 4+4+4 eğitim taslağıyla ilgili gelişmeleri takip etmek, blog yazmak, drama kursuna gitmek, bebek sevmek, her gece yatmadan önce kısa bir film izlemek, makale okumak, literatür taramak, Sez'la sohbet etmek, Zey'le tiyatro izleme planları yapmak ama gerçekleştirememek!


Her şey güzel de, tiyatro izleyememek, bilet bulamamak, oyun seçememek, zamanı uyduramamak en kötüsü! Tabi bir de günlerdir elimde sürüklenen kitabım, canım kitabımı doğru düzgün okuyamamak: Elif/ Paulo Coelho. 

Her şeyi bir yana bırakıyorum veee bu hafta güzel bir hafta olacak, çünkü harika bir iş için günlerdir çalışıyorum, hazırlanıyorum ve Pazartesi bomba gibi bir başlangıç olacak (; Dünkü "{Tiyatro} Oyun İzlemeyi Arzularken" yazımda tiyatro aksiliklerimi, yaşadıklarımı bahsettim. 


Bu aksiliklerin üzerini koca bir kalemle çiziyorum. Kaşif Dora gibi -kendisi aşağıda size el sallıyor (;- keşfetmeye, yeni şeyler öğrenmeye, gezmeye ve tozmaya adıyorum kendimi. İçimdeki merakı az da olsa gidermeye, yeni meraklara yelken açmaya (:






Kaşif Dora, kendime benzeyen bir çizgi film karakterini blogum için nasıl çizerim, programı var mıdır dediğim bir sırada internette arama yaparken tıpatıp bana benzeyen, çizilmiş, yaşayan hatta keşfetme meraklısı Kaşif Dora ile karşı karşıya geldim ve resmen şok oldum ((: Aaa ben dedim sadece (; Görenler de sana bakıp çizmişler resmen diyor (: Ben de çok sevdim Dora'yı, keşfetme ve merak yönünden de pek benziyoruz Dora ile (;    


İşte içimdeki Dora'nın kültürel aktivite planları; 


İzleyeceğim Oyunlar (Dünkü yazımda yazmıştım.)

Perşembe Zey'le "Pippa"
Cuma başka bir ballı lokumla "Ben Bertolt Brecht"
Cumartesi ise Zey'imin ve Emek Sahnesi'nin yeni oyunu "Öteki"yi izleyeceğim (;  
Sezon bitmeden, 
Keşanlı Ali Destanı/ Sadri Alışık Tiyatrosu
Eleni'den Mektuplar/ Tiyatro Boğaziçi
Önce Bir Boşluk Oldu Kalp Gidince, Ama Şimdi İyi/ Talimhane Tiyatrosu 



Gezip Göreceğim Sergiler;
Van Gogh Alive/Antrepo No.3
Rembrandt ve Çağdaşları/ Sakıp Sabancı Müzesi
La La La İnsan Adımları/ İstanbul Modern


Alacağım Kitaplar;
Kızıl Nehirler/ J.C. Grange
Ana- Baba Okulu/ Editör: Haluk Yavuzer
Sofie'nin Dünyası/ Jostein Gaarder
İz/ Canan Tan


Alacağım Filmler;
Zeki Demirkubuz Dvd Box Set
Türkan
Aşk Tesadüfleri Sever


Okuyacağım Kitaplar;
Az/ Hakan Günday


İzleyeceğim Filmler;
Rango (2011)
Dedemin İnsanları (2011)
Neşeli Ayaklar (2011)


Bunları sizlere fikir vermesi için aynı zamanda da kendime not için yazdım. Sizlerden gelen öneriler olursa önemser, planlarımın arasına yerleştiririm (;


Güzel bir pazarın ardından, iyi bir başlangıç olsun hepimize yeni hafta... 


Dora ve S.D. 





{Tiyatro} Oyun İzlemeyi Arzularken

Yaklaşık bir buçuk aydır neredeyse hiç tiyatro izleyemiyorum, en son Şehir Tiyatroları'nda Otobüs oyununu izledim. Daha doğrusu ilk perdesini izledim. Tam bir hayal kırıklığı idi benim için. Benim için her ay klasikleşen Şehir Tiyatroları'nın aylık programını inceliyordum. Aylık programı elime aldığım gibi ilk yaptığım şey; izlediğim oyunların üzerine tik atmak (: Beni acayip motive ediyor o tikler! Yine tiklerimi atmış, geriye kalan oyunları incelerken gözüme direkt "Otobüs" oyunu çarptı, siteden oyunu incelediğimde de oyuncuların arasında Mert Turak'ı görünce "Hemen bu oyuna gitmeliyim" dedim. Hemen arkadaşlar davetler edildi, planlar yapıldı, biletler alındı ve oyun izlenmek üzere koltuklara yerleşildi. Oyun başladı, sahne harika. Sahnedeki perdelerde oyun metni ile ilgili yazılımlar enfes, emek verildiği o kadar belli ki. Takdirlik. Oyunun ortasında bir otobüs, dekor olarak kullanılıyor ve tüm oyun orada geçiyor. Dekorun işlevselliği ve izleyiciyi içine çekmesi için harikulade düşünülmüş.




Ancak oyunda sadece sahne tasarımı var desem yeridir. Oyun sistemi eleştiren, sistemin bize dayattığı her şeyi kabullenişimizi anlatıyor. Oyunun metni ya da yönetmen bunu öyle basit bir dille gözler önüne seriyor ki oyun bir yerden sonra monotonlaşıyor. Eee? dedirtiyor insana. Ben tiyatro sevdamdan ve yapımdan ötürü oyunların sonuna kadar izlerim, beğenmezsem alkışlamam çıkarım. Ayağı kalkmam, az alkışlarım. Bir şekilde tavrımı belli ederim izleyici olarak. Birlikte gittiğim iki oyuncu arkadaş dayanamadılar ve hadi dediler, diretmedim ve direkt kalktık. Çünkü çok büyük bir hayal kırıklığına uğramıştım ):


Mert Turak'ı Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz'da, Kabare'de ve Romeo ve Juliet'te izledim, hem de büyük zevkle. Favori oyuncularımdan biridir kendisi. Bildiğiniz takip ederim Mert Turak'ı, ama O bile beni oyuna bağlayamadı.




Oyun güzeldir, çok beğenilmiştir belki. Ben izledim ve oyunla bir bütün olamadım. Harika sahne tasarımına rağmen oyunun içinde hissedemedim kendimi. Net!


Ve resmen bir süre kendimi Şehir Tiyatroları'ndan uzak tuttum. Bakmadım, bakamadım programlarına, oyunlarına. Bu sırada kendimi başka tiyatroların oyunlarını araştırmaya verdim, BGST- Tiyatro Boğaziçi'nin oyunu Eleni'den Mektuplar, Dostlar Tiyatrosu "Ben Bertolt Brecht", Talimhane Tiyatrosu'nun "Pippa" ve "Önce Bir Boşluk Oldu Kalp Gidince, Ama Şimdi İyi" oyunlarını bize uyan ve tarihlerini takip ettik Zey'le ama. Bu dört oyuna bile gidemedik, zamansızlık, plansızlık, bilet bulamama nedeniyle ); Talihsizlik...






Her şeyi bi' kenara bırak: Hayatımdaki iki güzel insanın oyunlarına bile gidemedim daha. Biri canım Şenay ablamın ve hocam Kerem Alışık'ın oyunu "Keşanlı Ali Destanı", diğeri kuzucum Zeynep'imin/ Zey'imin oyunu "Öteki" yi bile programımı ayarlayıp gidemedim ); Pes bana!




Tiyatro sezonunun bitmesine iki ay kalmasını haber veren Mart'ın gelmesi ile geçtiğimiz hafta Şehir Tiyatrolarını oyun programını elime aldım ve oyun araştırmalarına başladım, dayanamadım (: 8 Mart'ta Şehir Tiyatroları'nın Yüzleşme oyununa gidecektim ki evimize pek özel konuklarımız geldi ve o oyuna da gidemedim. Tiyatro ile ilgili talihsizliklere devam...  


Tiyatro ile ilgili yaptığım girişimler bu hafta gerçek oluyor, biliyorum, inanıyorum (: Olması lazım yoksa bana bi' haller olacak. Bu kadar tiyatro eksikliği hele ki tiyatro sezonunda bünyeye ters (;


Tiyatro planlarım;
Perşembe Zey'le "Pippa", Cuma başka bir ballı lokumla "Ben Bertolt Brecht", Cumartesi ise Zey'imin ve Emek Sahnesi'nin yeni oyunu "Öteki"yi izleyeceğim (;  


Oyunları merak edip, daha fazla detay istiyorsanız buyurun: 
Dostlar Tiyatrosu: http://dostlartiyatrosu.com/
Talimhane Tiyatrosu: http://www.talimhanetiyatrosu.com/
Emek Sahnesi: http://www.emeksahnesi.com/





8 Mart 2012 Perşembe

{Kişisell} Kadın- Erkek Değil, İnsan Olalım

Kadın- erkek değil, sadece insan olalım, insanca yaşayalım... Bunu başardığımızda her şeyin daha güzelleşeceğine inanıyorum ve bunu başarmak için en azından ben elimden geleni yapıyorum... 






Zihniyetlerin üretime, paylaşıma ve barışa odaklandığı, yüreklerin mutluluk ve sevgiye adandığı barış ve huzur dolu bir dünya istiyorum, olması için ben hareketteyim... 


Bugünün anısına; 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun...

Fotoğraf: 2011 Eğitimde İyi Örnekler Konferansı- Isparta Yerel Çalıştayı'nda "Köşe Bucak Bilim" atölyesini gerçekleştirmek için Haziran ayında Isparta'daydık, bir sürü öğretmen ve eğitimci ile*. Bu kare pembe şehir Isparta'dan (; 

* Eğitimde İyi Örnekler Yerel Çalıştayı ve Astronomi ile ilgili yazılarım çok yakında!!!  


7 Mart 2012 Çarşamba

{Tiyatro} Tiyatro benim sığınağım...

Kendimi en özgür hissettiğim, kendi gerçekliğime en yakın olduğum, her duyguyu yaşayabildiğim bir yer tiyatro benim için... Tiyatro metni okumak, tiyatro oyunu seyretmek, tiyatro sahnesinde durmak, tiyatro provasında olmak. Hangi eylemde olursam olayım, ben kendimi kaybedip kendimi, özümü, gerçekliğimi buluyorum tiyatroda. Bunu yüreğimde hissediyorum ve ilk defa da bu kadar çıplak haliyle paylaşıyorum, kendimle bile!

Orta okulda tiyatro gösterisi için katıldığım seçmelerle başlayan bir bağlılık, bağımlılık benimki... Okul çıkışında arkadaşları uğurladıktan sonra saatlerce, günlerce, hatta gecelerce çalışıp okuldaki küçük temsillerimizden sonra sıra gelmişti en büyüğüne... Tekirdağ'daki tek büyük gösteri salonunda -Tekirdağ Kültür Merkezi (TKM) idi o zamanlar, şimdi Belediye Kültür Merkezi oldu- saat 20.30'da başlayan oyunda oynayan ben. Oyunun adı,  Gelincik. Sahnedekiler heyecanlı orta okul öğrencileri! Kuliste hazırlanışımı, sıramı bekleyişimi, antremi yapışımı, tirad atışımı, sahnede tek başınayken büyük kalabalıktan kuvvet alışımı, arada seyircileri görüşümü ve en önemlisi 13 yaşımdaki benin kalp atışlarını bile hatırlıyorum...
  
O gün de rüya gibi gelmişti, şimdi de halen rüya gibi...    

Mezun olana kadar adım "kaynana" olarak kalmıştı okulda, öğretmenlerimin bazıları "kaynana" diye çağırırlardı beni (: Bilmeyen için "kaynana" kötü bir lakap gibi gelse de benim için özeldi ve bana güzel şeyler hatırlatıyordu... 

Orta okuldan sonra lisede de tiyatro maceralarım devam etti, Turgut Özakman'ın Töre, Cemal Erten'in Amma da Aldanmışız oyununda rol almıştım... Sahnedeki  heyecanımızın, deneyimimizin yanında en çok hatırladıklarım ise arkadaşlarla yaptığımız sahne arkası sohbetlerdi. Hatta bazen öyle ileriye giderdik ki bizi çalıştıran hocalarımızı çıldırtırdık... O an bizim için bu durum ayrı bi' eğlence de olsa, öğretmen olunca insan anlıyor ki çok da sevimli bir durum değil "çıldırmak". Ama öğrencilik işte (: 

Halen yarı öğretmen yarı öğrenci takıldığım için bu hayatta iki kimliğinde neleri sevip neleri sevmediğini çok iyi biliyorum (((: Benim için iyi bir deneyim oluyor, hayata eğlenceli bakmayı başarabildiğim için bu rol karmaşası ile de pek eğleniyorum, tabi zor olan yanları da yok değil (; 

Sahne arkası dediğim yerde sonuçta bir perdenin ya da paravanın arkası. Çıt çıksa duyulurken biz arkada kahkahalar atıp eğlenirdik (: Bu eğlence üniversite yıllarımda Sadri Alışık Kültür Merkezi'nde 1,5 yıl aldığım oyunculuk eğitimimde de devam etti. Küçük oyun hazırlıklarımız, tirad çalışmalarımız, temrinlerimiz... Hepsinde mutlaka hem öğrenirdik hem eğlenirdik. Eğitimin olmazsa olmazı da bu ikili sanırım: Eğlen ve Öğren (: Bizler içimizde yanan tiyatro aşkı ile çıktığımız için bu yola eğlenmek ve öğrenmeye istekli olmak sürecimizin doğal parçası idi. Okullardaki durum farklı! Öğretmenliğin mesleğinin en zor tarafı; güdülenmişlikleri ve hazırbulunuşlukları birbirinden farklı onlarca çocuğu hem eğlendir, hem de öğrenmeleri için ortam sağla! İşte mesleğin sırrı ve başarısı da burada zaten (;   

Bu kare; Sadri Alışık Kültür Merkezi'ndeki 2009 Oyunculuk Bölümü öğrencilerinin Kadıncıklar oyunu selam bölümünden... 



SAKM ile ilgili hatırladıklarım sadece bunlar değil elbette! Cihangir ve SAKM dendiği anda: Arkadaşlık, paylaşım, güzel sohbetler, bir olma, çok gülme, gelişme, kendini bulma, özel insanlar aklıma geliyor ve daha niceleri... 
2,5 yıldan beri tiyatrodaki öğrenciliğimi oyun izlemek, oyuncuları gözlemlemek, oyunları takip etmek, film izlemekle devam ediyorum... Gönlümde sahnede olmak, yeni bir ruha bürünmek her zaman yatıyor. Biliyorum ki bir gün gönüldeki gerçek olur, zaman, emek ve hayaller bunu belirleyecek olandır... Bakalım...
***

Blogumda olmazsa olmazlarımdan biri de "Tiyatro" olacak... Hatta yarın akşam Yüzleşme oyununa gideceğim, Şehir Tiyatroları'nın... İzlenimlerimi paylaşacağım hemen... Şehir Tiyatroları demişken Şehir Tiyatrolarının oyun programına bi' göz atın derim (; 

S.D.
  

6 Mart 2012 Salı

{Film} Müthiş Haber: Yeraltı/ Zeki Demirkubuz

Geçtiğimiz günlerde Zeki Demirkubuz'un sosyal paylaşım sitelerinden afişini ve gösterim tarihini duyurduğu yeni filmi "Yeraltı" 13 Nisan'da sinemalarda! 




Bu haberi twitter'dan öğrendiğimde havalara uçtum resmen (: 


Zeki Demirkubuz filmlerine bayılırım, özellikle de "Kıskanmak" filmine. Senaryoyu kurgulaması, seyircinin hiç beklemeyeceği şekilde senaryonun çözümlenmesi, muhteşemdi! Hele ki Nergis Öztürk ile Serhat Tutumluer'in oyunculuklarına diyecek söz bulamıyorum. Rolün, senaryonun hakkını tam anlamıyla vermek bu olsa gerek! Oldukça başarılıydılar. Zaten Nergis Öztürk "Kıskanmak" filminde canlandırdığı Seniha karakteriyle 46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali ve 17. Adana Altın Koza Film Festivali'nden En İyi Kadın Oyuncu ödüllerine layık görülmüştü. Sinema arşivimde yerini alan ilk filmdir "Kıskanmak". Arşivimde Zeki Demirkubuz'un tüm filmleri yerlerini alacak en yakın zamanda! D&R web sitesinde alışveriş yaparken gördüğüm Zeki Demirkubuz Filmleri DVD Box Set'ini hemen sepetime ekledim. Benim siparişimi vermemi bekliyorlar, bir sürü alacak kitap ve film beni beklediği ve hatta her geçen gün yeni kitaplarda eklendiği için sırasıyla hepsini alacağım günün birinde (; 






Kendime ait not: Kitap alışverişi yapmışsam, aklımın yarısı sipariş veremediğim kitaplarda oluyor. Bir an önce bekleyenleri, almadıklarımı alasım geliyor, henüz elimdekileri okumadan. Uzun zamandır "Kitaplığında seni bekleyen kitapları okumadan kitap almak yok!" kuralını koydum kendime. Yoksa durasım, duracağım yoktu, bu kural işe yaradı ((: 


Yeraltı (2012) filminin fragmanı: 




Filmin öyküsü ise şöyledir: 
Muharrem, nefret ettiği ve edildiği halde eski arkadaşlarının yemeğine kendisini zorla davet ettirir. Masum didişmeler, ufak kişilik gösterileri ile başlayan yemek, giderek dumanlanan kafaların etkisiyle utanç dolu geçmişine doğru yol almaya başlar. Defterler açılır, hesaplar ortaya dökülür. Gece pişmanlık, gözyaşları ve öfkeyle dolarken, rezillik, karanlık sokaklara, fuhuş kokan otel odalarına taşar. Onlar hep birlikte, Muharrem tek başına olsa da kararlıdır. Pislik ya o gece temizlenecek, ya da geberip gidecektir. Yoksa sonsuza kadar kurtulamayacaktır bu utançtan. (Öykü, Zeki Demirkubuz'un Resmi Web Sitesi'nden alıntıdır.)




Fragmanı izleyince ve öyküyü okuyunca daha çok heyecanlandım ve meraklandım. Engin Günaydın, Nergis Öztürk, Serhat Tutumluer ve Nihal Yalçın! Bu mükemmel kadro, filmin nasıl olacağının sinyallerini şimdiden veriyor bence! Bakalım 13 Nisan'da bizi neler bekleyecek!?! 
Ooo 13 Nisan'a daha çok var desem de biliyorum ki zaman su gibi akıp geçecek ve 13 Nisan'da sinema salonunda nefesini tutarak bu filmi izleyeceğim ben ((:   



4 Mart 2012 Pazar

{Eğitim} 14.Rehberlik Sempozyumu

Üniversitede dersler başladı, ders, saat, yer düzenlemesiyle geçen bir haftaydı. Vefa'daki binanın kapısında Rehberlik Sempozyumu ile ilgili posteri gördüm, ilgimi çekti. İnceledim, eğer plan, programım uyarsa katılmayı isterim, bakalım karar vermek için zamanım var önümde (; 
Özel Okullar Birliği'nin düzenlediği sempozyumların 14.sü: "İçimizdeki Gücü Yaşama Yansıtmak" temasıyla 24 Mart'ta Marmara Eğitim Kurumları' nda. Eğer ilgileniyorsanız 16 Mart "dinleyici" başvuruları için son gün! Bildiri sunmak ya da posterle katılmak içinse -Katılımcı olmak- içinse artık çok geç. Programı inceledim, inceledikçe, kitaplarını okuduğum, bilimsel çalışmalarına hayranlık duyduğum hocaların sunumlarını görünce heyecanlandım diyebilirim, çok yararlı olacağını düşündüğüm bildiri sunumları ve çalıştaylar var. Programı incelemek isterseniz buyurun: http://sempozyum2012.mek.k12.tr/sites/default/files/sempozyum_2012.pdf



14. Rehberlik Sempozyumu' na katılmak ve Marmara Koleji' ne gitmek için daha detaylı bilgiler için posteri tıklamanız yeterli!!! 

S.D. 


3 Mart 2012 Cumartesi

{Eğitim} İTÜ Bilim Merkezi Büyülemeye Devam Ediyor

Orta okulda ya da ilk okuldayken (tam yılını hatırlayamasam da 88 yılında dünyaya "merhaba" dediğimi düşünürsek 13-14 yıl öncesinden bahsediyorum) sömestr tatillerinde ablam Sez'le klasikleşen İstanbul gezimizde iki halamın bize yaptığı sürpriz ile 2 kuzenim ve ablamla İTÜ Bilim Merkezi'ne gitmiştik. Büyülenmiştik resmen ve çok da eğlenmiştik. Oradaki ablalar ve ağabeyler bizimle gülen yüzleri ve anlatmaktan zevk alan tavırlarıyla bizi büyülemişlerdi. Daha sonraki yıllarda orta okul zamanlarımda okulun düzenlediği geziyle Tekirdağ'dan İstanbul'a gelmiş, bir kez daha keşfetme şansı bulmuştum. Yine öğretici, pek keyifli bir gün geçirmiştik. Hatta büyük bir salonda tüm arkadaşlarımızla oturup yine sevimli ve bizi pek güldüren ablalar ve ağabeyler bizi hayrete düşürecek deneyler yapmıştı. Yaptıkları deneyler dün gibi aklımda, kuru buz deneyi yapmışlardı. İTÜ Bilim Merkezi dendiği anda gözümün önünde canlanıyor hepsi ((: Bir kurum için hele ki eğitim alanında çalışan bir kurum, bir öğretmen için çocuğun hayatında önemli bir an olarak kalabilmek, yıllar sonra bile hatırlanabilmek en büyük arzudur.

Tabi sonrasında defalarca İstanbul'a gelmeme, hatta 6 yıldan beri İstanbul'da yaşamama rağmen bir türlü Bilim Merkezi'ne gidemedim, gitmedim. İki yıldan beri ancak etkinliklerini maille takip edebiliyorum. Geçen günlerde de aldığım mailde farklı, öğretici ve çocukların çok eğleneceği atölyelerin başlayacağını öğrendim.  

Hafta sonları eğer 4 ile 14 yaşları arasında çocuğunuz, kuzeniniz, yeğeniniz varsa mutlaka Eğlen Bilim Atölyeleri'ni inceleyin derim. Atölyeler; Çılgın Bilim, Model Uçak ve Elektronik. Ayrıca siteyi incelerken en çok ilgimi çeken, ülkemizde başka yerde var mı bilmiyorum ama benim için yenilikçi bir aktivite: Bilim Merkezi'nde Doğum Günü Partisi!!! Hem eğlen hem de öğren ((; 

   
Kaynak: Eğlen Bilim 

Hafta sonu atölyeleri ve doğum günü parti organizasyonlarının yanında okul programları, günlük aktiviteler, showlar düzenleniyormuş, İTÜ Bilim Merkezi beni büyülemeye devam ediyor, ya sizi? Ben en yakın zamanda gideceğim, siz de uğrayın bence ((;
İTÜ Bilim Merkezi ile ilgili tüm bilgiler için http://www.bilimmerkezi.itu.edu.tr/ ziyaret edin. 

S.D. 

2 Mart 2012 Cuma

{Eğitim} Öğretmen Ömür Boyu Öğrencidir

Blogumda sadece filmler olmayacak, hayatımda beni ben yapan her şey Miss Marmelat'ta yer alacak. Zamanla ve sırasıyla tek tek bahsedeceğim hepsinden. (;  


Blogumda yer alacak ikinci başlık ise benim için çok önemli olan "Eğitim" olacak! 16 yıldan beri öğrenci olan ve öğrenciliğe halen devam eden, hayatının her alanında ve her daim öğrenci olmayı, öğrenci ruhu taşımayı isteyen biri olarak "Eğitim" hayatımda olmazsa olmaz (:


Mesleğim olan ve şu anda akademik olarak da çalışmalara devam ettiğim öğretmenlik ile ilgili takip ettiğim güncel haberler, sempozyumlar, projeler gibi birçok bilgiyi sizlerle paylaşacağım. Öğretmenin Profesyonel Gelişimi, Çocuk Atölyeleri, Çocuk Eğitim Programları gibi alanlarda araştırmaya oldukça meraklıyım. Fen ve Teknoloji Öğretmenliği okuduğum için daha çok ilköğretim seviyesindeki gelişmeler ilgi alanıma giriyor (:
Profesyonel olarak ise öğretmenin lisans eğitiminden sonra da kendisini geliştirici aktivitelere, eğitimlere katılması gerektiğine inanıyorum.


Benim felsefem; "Öğretmenlik yapıyorsan ömür boyu öğrenci kalacaksın, öğrenci olacaksın."


Lisans döneminde de olduğu gibi yüksek lisansta da "Fen ve Teknoloji", "Öğretmenlik" ve "Eğitim" ile ilgili mümkün olduğunca eğitimlere katılıyorum, eğitimle ilgili gelişmeleri yakından takip edip, alanımla ilgili bol bol kitap okumaya çalışıyorum. Blogumda da öğrendiklerime, bildiklerime, araştırdıklarıma ve takip ettiklerime sık sık yer vereceğim.


"Eğitim" ilgili güzel ve yararlı paylaşımlarımızın olması dileğiyle (; 


S.D.